20 Ocak 2016 Çarşamba

Transfagarasan Macerası

Yukarıda bizi karşılayan manzara
Çadırlarımızı kurduk ve yan çadırdaki motorcu ile muhabbete başladık. Biralarımızı yudumlarken yüksek dağların ortasında, bir ırmak kenarında kalan bu muhteşem doğanın keyfini çıkartıyoruz.
Akşam yemeği için hemen yakınlardaki otelin restoranına gittik. Bugün uzun bir aradan sonra düzgün bir yemek yemeye karar verdik. Transfagarasan öncesi iyi beslenmek gerek ne de olsa.





Sabah yine erkenden kalktık, çiğ yağmış her yere hava soğuk ancak güneşin dağların ardından kendini göstermesiyle hemen yerini gene sıcağa bıraktı. Kahvaltının ardından tüm eşyalarımızı topladık, ve hareket etmeye hazırlanmıştık ki, diğer motorcu arkadaş, hemen dibinde kaldığımız tepenin zirvesinde (Kont Drakula) Vlad Tepeş’in yani Kazıklı Voyvoda’nın gerçek kalesinin olduğunu, diğerinin turistik (Brasso yakınlarındakinin) ama bunun gerçekten yaşadığı ve Eflak bölgesini yönettiği kale olduğunu söylüyor. George bunu duyunca çok heyecanlandı. Bense tarihi seviyorum aslında ama işte üstümdeki onca eşya ve transfagarasan’ı bir an önce görme arzusuyla “aman yaa boş ver hadi gidelim” dedim ama o vicdanından seslenerek “olmaz, gidemeyiz, buradayız ve tepemizde Vlad’ın kalesi var, sonra oraya çıkmadığımızı arkadaşlarıma nasıl söylerim” diyerek beni de ikna etmeye çalıştı. Ben de onu çıkmamaya ikna etmeye çalıştım yine. Ama şimdi en azından buranın neden Dracula Camping olduğunu ve neden büfede Vlad Tepeş magnetlerinin satıldığını anlamış olduk!


1500 merdiven!  Motor kıyafetleriyle dağa tırmanmaya başladık. Dağa çıkış hemen kamp büfesinin yanından yukarı doğru. Baya baya yukarı ama, hazırlıklı olun. Zirveye çıktığımız zaman tüm vadiye hakim çok güzel bir manzaraya bakan bir kale kalıntısı ile karşılaştık. İki tane kazıklara çekilmiş maket bizi karşıladı. III.Vlad olarak da geçen prens işkence ve cezalarıyla meşhurdu. Fatih Sultan Mehmet’in ordusuyla da bir çok kez karşı kaşıya gelmiştir.
Mahmut Paşa'nın hatıratına göre “çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı askerleri içilecek bir damla bile su bulamadı. Sıcak dayanılır gibi değildi. Türk askeri Eflak'ın başkenti Târgovişte'ye ulaştığında Fatih Sultan Mehmet'in gördüğü manzara yaklaşık 5 kilometre boyunca kazıklarla dizili bir alandan geçiyordu. Alan yaklaşık üç kilometre boyunda bir kilometre enindeydi. Yerde uzun kazıklar dikiliydi. Yaklaşık 20 bin kadar insan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere kazığa geçirilmiş durumdaydı. Bu kadar çok insanı kazıkta gören Osmanlı askerinin moralleri bozuldu, aklını kaçıracak duruma geldi.”

Kazıklı Voyvodanın gazabına
 uğramış zavallılar. 
Yukarıdan Manzara Muhteşemdi

Ve sonunda kaleye ulaştık. Selam TEPEŞ!
1500 merdivenden bir kaç tanesi



Kaleye çıkınca aldığımız biletlerimiz.
Evet artık yola koyulma zamanı geldi.
Haritada sola sağa bir gariplik var, onun sebebi, biz o yolda dündüz, Fagarasan’a gider gibi gittiğimiz halde harita soldan başka bir yoldan gitmeye imkan veriyor, ama ortası birleşmeyen (gerçekte birleşiyor) sağdaki yoldan gittik. Meşhur Transfagarasan yolu. Burada bulunan diğer meşhur bir motorcu yolu olan Transalpina’dan 80km kadar doğuda yer alıyor. Ben Transalpina’dan geçmedim. Geri dönüşüm Romanya üzerinden olmadı ama dediklerine göre Transfagarasan çok daha zevkliymiş. Transalpina 2000m yükseklikte seyrettiği için aniden yağmur veya sisli bir havaya yakalanma ihtimalinin daha yüksek olduğu bir etapmış. Transfagarasan ise dağ yamacına kurulduğu için hem manzara de viraj açısından daha zevkli bir yol. İlk başlarda manzara görsel olarak çok güzel olduğu için, dağlar ormanlar nehirler köprüler, etraf biraz kalabalık, ancak yamacı çıktıkça sakinleşiyor. Sakinleştikçe daha da zevkli hale geliyor. Asfalt kalitesi güzel, pist asfaltı hayal etmemek gerek ancak çok iyi yol tutuyor. Yollar güzelleştikçe, virajlar artıyor. Virajlar arttıkça içimdeki çocuk çığlık atıyor. Sonunda ben dayanamıyorum ve George’u geçip kendi başıma önden devam ediyorum. Virajlar bir biri ardına o kadar güzel ki, hem manzara, hem virajlar hem de bir sürü aynı duygularla sürdükleri çok belli olan motorcuyu bir arada görmek muhteşem bir duygu. Bu resmen zevk(kibarca)!
Buraya gitmeyi düşünen motorcu arkadaş gruplarının grup olarak bu zevki tatmaları tavsiye edilir. Her sürücünün kendi temposunda bunu yaşamasını ve önceden belirlenmiş bir alanda buluşmayı tercih de edilebilirler sağlıklı sürüş açısından. Ancak uyumlu gruplar beraber sürdüklerinde alışık oldukları eğlence eşiğini hayli yukarı taşıyacaklardır. Dağ yolu boyunca (100km'den fazla) benzinlik olmadığını da hatırlamak da fayda var.





Gerçek motosiklet ruhunu burada hissetmek mümkün. Uzun süre bu cennetin virajlarında gezdikten sonra biraz fazla gittiğimi düşünüp George’u beklemeye başladım. Bu arada oraya çıkana kadar lastiğimde “korku çizgileri” denen yan alanlar kalmamıştı. Çantaların değeceğinden korktuğum virajlar oldu hatta. George da geldi çok geçmeden. Biraz genişçe virajlarda fotoğrafları çekerken benzin göstergemin yanıp sönmeye başladığını fark ettim. George’a çaktırmadan, sanırım devam etsek iyi olur dedim. Geçtiğimiz yol üzerinde dünden beri benzinlik yoktu. Sanırım bu yollarda biraz gaza yüklenmiş olmalıyım ki çok hızlı bitti yine benzinim. V4 motor içiyor benzini… Dağın zirvesinde yemek yenecek yerler ve hediyelik eşyacılar var. Bunlar arasında artık Macar kökenli olanları da görmek mümkün. Ben fırsattan istifade ikinci stickerımı da buradan alıyorum! TRANSFAGARASAN!





Bu olayı atlattıktan birkaç gün sonra şöyle yazmıştım;
“Biraz zamanım var artık... anlatmadığım hikayelerle başlayayım.
Transzfogaras’a (macarca adı) çıkana kadar her şey muhtesemdi. Uzun yolda beni şaşırtan motorum 100km'de 5 litre yakarken içimdeki vuraj canavarının ortaya çıkmasıyla gene fazla fazla benzin içmişti ve zirveye 30 km kala bir an benzin ışığının yanıp söndüğünü gördüm!!! Yukarı kadar kırbacı vura vura acımadan çıktım. Ama tepeye gelince motoru durdurup peygamber vitesinde dağdan aşağı salındım...
İçeride daha az bir benzin olmalı ama ne kadar bilmiyorum. Kapaktan bakınca da görünmüyordu artık.

 






Boşta virajları döne döne inerken 4 araç solladım ve gaz açmadan motoru yatırıp kaldırmayı öğrendim, arkamda 50kgdan fazla ağırlıkla kolay olmadı.
Aşağı inince 10km ilerde olduğunu duyduğumuz benzinliğe kadar yetecek benzinim kalmış olması için dua ederek mini mini gazla benzinliğe kadar ulaşmayı başardık... mutlu sonlu hikaye diye ben buna derim“
Gerçekten toplamda 70km’lik bir yolu benzini koklayarak kullanmaktan motorum bir depo benzinle hayatında görmediği km rekonu kırmış oldu. Dağdan inişte yol, makineyle kazınmış çizgi çizgi olduğu için, boşta inmekten pek pişman olmadım açıkçası. Durup bir çok fotoğraf çekme şansımız oldu. Ama yolun güney kısmı muhteşemdi! Helal olsun sana be Piroska!

Artık kalbim daha hızlı çarpıyor çünkü Macarların meşhur Erdel bölgesi dedikleri bölgeye gelmiş olduk. Benim için “Romanya” burada bitiyor.










Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder