11 Ocak 2016 Pazartesi

Merhaba Bulgaristan


Kamp alanında çay keyfi
Ben, Birigi ve George


Izgaramızı etimizi aldık
şimdi kalacak yer bulmak gerek




 Şimdi ilk iş Ustayı arayıp işi hızlandırmak. Dedim ustam benim bu motora ihtiyacım var, 1 aydır da sende, son dokunuşlarını yap, ben birkaç güne kadar geleceğim. İkinci iş ise ilgili acenteyi arayıp, “Acaba ben Macaristan’a gidecek grubu Budapeşte’de mi karşılasam, siz de hiç uçak bileti masrafı yapmazsınız, olur mu acaba? demek oldu. Ve Marmara gezimize başladık… Her ikisinden de cevap beklemeye başladık. O gün akşam ben Ikarus’u ve yükünü hazırlayıp ertesi gün başlayacağımız Marmara turuna hazırlandım ve yola sabah erkenden yola koyulduk.


Istanbul, Yalova, Bursa, Çanakkale Bozcaada derken turun sonlarına geldik. Tur boyunca Tenere’nın kıçından ayrılmayan Ikarus’a bir kere daha hayran kaldım. Ne yalan söyleyim Honda abi gerçekten parasının hakkını veren mini junior tek silindir bir Vfr hazırlamış sanki. Tam olarak supersport sayılmasa da iyi bir gezi motoru bu Cbr250r. (Cbr ile ilgili yazılar için Bkz: Link )

Turun son günü, öğle saatleri olmuş, Bozcaada’da kahvemizi içiyoruz yolculuk öncesi… derken telefon çaldı. Arayan Usta. Diyor ki “Erdinçcim ne zaman gelirsin bugün, ben akşam uçakla memlekete gidicem, sonra 1 hafta yokum, 5e kadar gel e mi?” Ben de dedim ki, ustam sen hiç merak etme, şimdi Bozcaada'dayız, ama ben sana yetişirim. E haliyle, usta, “nasıl yani” dedi ve sesi bir değişti. Ama dedim sen merak etme… 

Bozcadaya ulaştık Şarabımızı ve etimizi yüklendik.
Hemen çıktığımız gibi ilk seferle anakaraya geçtik George ile. Lapseki’ye kadar beraber gittik ve ertesi gün öğleyin Dereköy sınırda buluşmak üzere George ile ayrıldık. Ben otoyoldan tapa gaz saat 17.00’ye yetişmek için yardırdım ve Bozcada - Istanbul sanayi arasını 4.5 saatte Ikarus ile uçarak gittim. Yolda en çok korktuğum şey radar değil, polis çevirmesiydi. Çünkü plakam vida yerlerinden kurtulmuş ve düşmüştü, onu halatlarla arkaya bağladım. Ayrıca motorun muayene günü gelmişti, yani polis çevirse sakata gelme ihtimalim vardı… Saat tam 17.00de dükkanın kapısına vardım, ustam beni görünce şaşkınlığını gizlemeye çalışarak çaktırmadan sevindi, sanırım Bozcaada’dan 4 saatte dükkana bu motorla ulaşabileceğime inancı yoktu adamcağızın. 

Veee Piroskaaa… (Vfr800’ün rengi kırmızı olduğu için ona kızıl saçlı Macar bir prensesin adını verdim, Piroska) Vfr’min jantları boyanmış, çantaları boyanmış, bir güzel olmuş ki, ben bakakaldım… İşte buluşma anı! Ikarus’u öylece bıraktığım gibi Piroska’nın yanına gittim, etrafında bir tur döndüm… Usta kötü haberi orada verdi, elektrik sistemine bakma şansı bulamamış. Ama sorun yok dedi… (Bu konuya ileriki bölümlerde dönüş yapacağız… aaah ah…)

Ikarustan Piroska'ya malzemeleri attım.
Usta'nın dükkandan ilk görüntü
Ben Piroska’ya Ikarustaki çantaları yüklediğim gibi evin yolunu tuttum. Çok heyecanlıyım çünkü ertesi gün motosikletimle ilk yurtdışı gezime çıkacağım… Bu sırada Macaristan turu yapacağım acente’den hala ses yok. En iyisi aramak dedim ve aradım. Aklımda her türlü cevaba karşı bir B C D E F planı yapmaya çalışırken telefon açıldı ve tamam dediler, sen Budapeşte’den yolcuları karşılayabilirsin. Vuhuu... İşte her şey yolunda gidiyordu. Sanki evren bu yolculuğa çıkmam için hayatı kolaylaştırıyor, problemleri benim için çözüyor, polisleri yoldan uzak tutuyordu… :P

Ama şimdi daha büyük bir sorunum vardı. Yaklaşık 8 saat sonra Istanbuldan ayrılmam ve o zamana kadar her şeyi hazırlamam gerekiyordu. Hem tur için resmi sayılabilecek kıyafetlere hem de ne kadar süreceğini bilmediğim bu gezi için bir çok kıyafete, pantolona, havluya, ayakkabıya, çamaşıra, çoraba ihtiyacım vardı. Ayrıca çadırım, uyku tulumum, matım, ışıklandırmalarım, terliğim…vs vs vs vs… napıcam ben?!

Don’t Panic!

Bir yerden başlamak lazım… Tüm eşyaları salona yığıp, çantalara nasıl yerleştirdiysem sonu nasıl geldi anlamadım. Sanki oluverdi. Evet evet sığdım sanki…

Evet artık yola çıkıyorum
Feribotla Avrupa'ya geçiş Harem-Sirkeci feribotu

 Birkaç saat uyuduktan sonra sabah biraz geç de olsa sonunda gitmeye hazırdım. Bekle beni George, bekle beni Brigi!
Bu sırada George, ayrılmadan önce ona verdiğim tur programındaki gezilecek yerleri gezmiş, Kırklarelinde konaklamış ve sabah erkenden Dereköy sınır kapısına düşmüş. Kahvaltısını yapmış, bir başka motorcuyla karşılaşmış, sınır görevlilerine ince belli bardakta çay demleyip vermiş filan… derken ben de ulaştım Dereköy’e. 

Dereköy'de George'un objektifinden
(Ve daha yakından) Selam millet

Sınır işlemleri. 
Yola çıkmadan önce Internet’ten araştırdığım kadarıyla bütün işlemleri sınırda yer alan Turing’den halledebiliyorduk. İşte şimdi deneme zamanı. Türkiye sınırında ben evrak işleriyle oyalanırken George’u hemen geçirdiler. Ben de motor sigortası (yaklaşık 80 tl tuttu) ve uluslararası ehliyeti (Güncel fiyatlar) alarak yoluma devam ettim. 1 yıllık schengen vizem geçerli olduğundan o konuda da sıkıntı yoktu. Harç pulunu da aldıktan sonra sınırı toplamda 45 dakika sürede geçtim.

Bulgaristan’da ilk olarak herkesin uyardığı konu, otoyol için sticker almayı ihmal etmemekti. Ancak motosikletler için öyle bir uygulamaya gerek olmadığını öğrendik, çünkü motorlara ücretsizmiş. Ikınci konu ise yasal olarak gündüzleri de seyir halindeyken farların açık olması. E bizim motorlarda zaten sürekli açık olduğu için o konuyu da geçtik… Sınır çıkışında döviz işleri yapan bir büfede biraz Euro bozduktan sonra ilk iş, yakındaki benzinlikten ülkemizden daha ucuz benzinle depoları doldurmak oldu tabi ki.


Artık George önde ben arkada, rehberlik etme sırası ona geçmişti. Ben yolun keyfini sürektim. Bugünkü amacımız Burgas’a ulaşmak ve orada sakin bir kamp alanı bulmaktı.

Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder