![]() |
Kamp alanında çay keyfi |
![]() |
Ben, Birigi ve George |
![]() |
Izgaramızı etimizi aldık şimdi kalacak yer bulmak gerek |
Şimdi ilk iş Ustayı arayıp işi hızlandırmak. Dedim ustam benim bu motora ihtiyacım var, 1 aydır da sende, son dokunuşlarını yap, ben birkaç güne kadar geleceğim. İkinci iş ise ilgili acenteyi arayıp, “Acaba ben Macaristan’a gidecek grubu Budapeşte’de mi karşılasam, siz de hiç uçak bileti masrafı yapmazsınız, olur mu acaba? demek oldu. Ve Marmara gezimize başladık… Her ikisinden de cevap beklemeye başladık. O gün akşam ben Ikarus’u ve yükünü hazırlayıp ertesi gün başlayacağımız Marmara turuna hazırlandım ve yola sabah erkenden yola koyulduk.
Istanbul, Yalova, Bursa, Çanakkale Bozcaada derken turun
sonlarına geldik. Tur boyunca Tenere’nın kıçından ayrılmayan Ikarus’a bir kere
daha hayran kaldım. Ne yalan söyleyim Honda abi gerçekten parasının hakkını
veren mini junior tek silindir bir Vfr hazırlamış sanki. Tam olarak supersport
sayılmasa da iyi bir gezi motoru bu Cbr250r. (Cbr ile ilgili yazılar için Bkz: Link
)
Turun son günü, öğle saatleri olmuş, Bozcaada’da kahvemizi
içiyoruz yolculuk öncesi… derken telefon çaldı. Arayan Usta. Diyor ki “Erdinçcim
ne zaman gelirsin bugün, ben akşam uçakla memlekete gidicem, sonra 1 hafta
yokum, 5e kadar gel e mi?” Ben de dedim ki, ustam sen hiç merak etme, şimdi
Bozcaada'dayız, ama ben sana yetişirim. E haliyle, usta, “nasıl yani” dedi ve sesi
bir değişti. Ama dedim sen merak etme…
![]() |
Bozcadaya ulaştık Şarabımızı ve etimizi yüklendik. |
Hemen çıktığımız gibi ilk seferle anakaraya geçtik George ile. Lapseki’ye kadar
beraber gittik ve ertesi gün öğleyin Dereköy sınırda buluşmak üzere George ile
ayrıldık. Ben otoyoldan tapa gaz saat 17.00’ye yetişmek için yardırdım ve Bozcada
- Istanbul sanayi arasını 4.5 saatte Ikarus ile uçarak gittim. Yolda en çok
korktuğum şey radar değil, polis çevirmesiydi. Çünkü plakam vida yerlerinden
kurtulmuş ve düşmüştü, onu halatlarla arkaya bağladım. Ayrıca motorun muayene
günü gelmişti, yani polis çevirse sakata gelme ihtimalim vardı… Saat tam
17.00de dükkanın kapısına vardım, ustam beni görünce şaşkınlığını gizlemeye
çalışarak çaktırmadan sevindi, sanırım Bozcaada’dan 4 saatte dükkana bu motorla
ulaşabileceğime inancı yoktu adamcağızın.
Veee Piroskaaa… (Vfr800’ün rengi kırmızı olduğu için ona kızıl
saçlı Macar bir prensesin adını verdim, Piroska) Vfr’min jantları boyanmış,
çantaları boyanmış, bir güzel olmuş ki, ben bakakaldım… İşte buluşma anı!
Ikarus’u öylece bıraktığım gibi Piroska’nın yanına gittim, etrafında bir tur
döndüm… Usta kötü haberi orada verdi, elektrik sistemine bakma şansı bulamamış.
Ama sorun yok dedi… (Bu konuya ileriki bölümlerde dönüş yapacağız… aaah ah…)
![]() |
Ikarustan Piroska'ya malzemeleri attım. Usta'nın dükkandan ilk görüntü |
Ben Piroska’ya Ikarustaki çantaları yüklediğim gibi evin
yolunu tuttum. Çok heyecanlıyım çünkü ertesi gün motosikletimle ilk yurtdışı
gezime çıkacağım… Bu sırada Macaristan turu yapacağım acente’den hala ses yok.
En iyisi aramak dedim ve aradım. Aklımda her türlü cevaba karşı bir B C D E F
planı yapmaya çalışırken telefon açıldı ve tamam dediler, sen Budapeşte’den
yolcuları karşılayabilirsin. Vuhuu... İşte her şey yolunda gidiyordu. Sanki
evren bu yolculuğa çıkmam için hayatı kolaylaştırıyor, problemleri benim için
çözüyor, polisleri yoldan uzak tutuyordu… :P
Ama şimdi daha büyük bir sorunum vardı. Yaklaşık 8 saat
sonra Istanbuldan ayrılmam ve o zamana kadar her şeyi hazırlamam gerekiyordu.
Hem tur için resmi sayılabilecek kıyafetlere hem de ne kadar süreceğini
bilmediğim bu gezi için bir çok kıyafete, pantolona, havluya, ayakkabıya, çamaşıra,
çoraba ihtiyacım vardı. Ayrıca çadırım, uyku tulumum, matım, ışıklandırmalarım,
terliğim…vs vs vs vs… napıcam ben?!
Don’t Panic!
Bir yerden başlamak lazım… Tüm eşyaları salona yığıp,
çantalara nasıl yerleştirdiysem sonu nasıl geldi anlamadım. Sanki oluverdi.
Evet evet sığdım sanki…
![]() |
Evet artık yola çıkıyorum |
![]() |
Feribotla Avrupa'ya geçiş Harem-Sirkeci feribotu |
Birkaç saat uyuduktan
sonra sabah biraz geç de olsa sonunda gitmeye hazırdım. Bekle beni George,
bekle beni Brigi!
Bu sırada George, ayrılmadan önce ona verdiğim tur programındaki gezilecek
yerleri gezmiş, Kırklarelinde konaklamış ve sabah erkenden Dereköy sınır
kapısına düşmüş. Kahvaltısını yapmış, bir başka motorcuyla karşılaşmış, sınır
görevlilerine ince belli bardakta çay demleyip vermiş filan… derken ben de
ulaştım Dereköy’e.
Dereköy'de George'un objektifinden |
(Ve daha yakından) Selam millet |
Sınır işlemleri.
Yola çıkmadan önce Internet’ten araştırdığım kadarıyla bütün işlemleri sınırda
yer alan Turing’den halledebiliyorduk. İşte şimdi deneme zamanı. Türkiye
sınırında ben evrak işleriyle oyalanırken George’u hemen geçirdiler. Ben de
motor sigortası (yaklaşık 80 tl tuttu) ve uluslararası ehliyeti (Güncel fiyatlar)
alarak yoluma devam ettim. 1 yıllık schengen vizem geçerli olduğundan o konuda
da sıkıntı yoktu. Harç pulunu da aldıktan sonra sınırı toplamda 45 dakika
sürede geçtim.
Bulgaristan’da ilk olarak herkesin uyardığı konu, otoyol
için sticker almayı ihmal etmemekti. Ancak motosikletler için öyle bir
uygulamaya gerek olmadığını öğrendik, çünkü motorlara ücretsizmiş. Ikınci konu
ise yasal olarak gündüzleri de seyir halindeyken farların açık olması. E bizim
motorlarda zaten sürekli açık olduğu için o konuyu da geçtik… Sınır çıkışında
döviz işleri yapan bir büfede biraz Euro bozduktan sonra ilk iş, yakındaki
benzinlikten ülkemizden daha ucuz benzinle depoları doldurmak oldu tabi ki.
Artık George önde ben arkada, rehberlik etme sırası ona
geçmişti. Ben yolun keyfini sürektim. Bugünkü amacımız Burgas’a ulaşmak ve
orada sakin bir kamp alanı bulmaktı.
Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder