16 Ocak 2016 Cumartesi

Veliko Tırnovo ve Sınırı aramak

Sabah kahvaltısı - (Aslında öğle yemeklerim de bu menü idi)

Bu sabah erken saatlerde kalktık ve kahvaltı yapmak için kampın ana binasına gittik, lezzetli ve sert bir kahve sonrası, kampın sahibi ve aynı zamanda işletmecisi olan İngiliz çift ile tanıştık. George, Macaristan’da Motocamp Hungary’nin işletmecisi olduğu için muhabbetleri baya koyu oldu. George buraya gerçekten hayran kaldı. Ama ayrılmamız gerekiyordu artık.

Veliko Tırnovo bizi bekliyor bu kez. Ben yol güzergahını bile bilmediğim için, internetim olmadığı için nereye gittiğimizden de habersiz, neyle karşılaşacağımı bilmeden sadece motor sürüyorum. George dese ki buradan Rusya’ya geçicez, oradan Moğolistan’a gideceğiz, bana uyardı aslında. Uzun zamandır hayatım böyle dertsiz olmamıştı:)

Veliko Tırnovo sokakları


Bulgaristan’ın Osmanlı himayesine kadar uzun süre başkentliğini yapmış Veliko Tırnovo (Tarnovo da diyen oluyor) tarihi sokakları ile dikkatimi çekiyor ilk başta. Osmanlı’nın batışı sırasında da Bulgaristan bu şehirin ana katedralinden bağımsızlığını ilan etmiş. Doğal coğrafi yapısı ve Yantra nehrinin kıvrımları yanında sıra sıra eski evleri ile kendini anlatmaya başlıyor şehir. Sonunda Tsarevets kalesine ulaşıyoruz. Sivri kuleleri ile bir tepenin üzerinde, etrafı nehir ile çevrili kale çok hoş bir görüntüye sahip. İlk yurtdışı etiketimi buradan alıyorum. BG! Şehrin sokaklarında biraz gezindikten sonra, Romanya’ya gitmek üzere Çarların şehrinden ayrılıyoruz.

Tsarevets Kalesi


Tsarevets Panoramik

Bu nokta’da önceden paylaştığım haritada (https://www.google.com/maps/d/edit?mid=zv3fFZ1RTct0.kssu5szHJR8k) göründüğü gibi olmayan yerlerden birindeyiz. Harita’ya göre biz Ruse’den geçtik gibi görünüyor. Ama aslında karayoluyla değil, tekneyle geçmek istedik Romanya’ya. Ruse’nin biraz batısında kalan Svishtov kasabasından, Tuna nehrinde Tırları sevk eden bir tekneyle Zimnich’e geçmeyi planlıyoruz. Buradan geçmeden önce benim Piroska’nın yine çok susamasından sebep bir benzinliğe uğradık.

Benzin alma konusu yurtdışında biraz farklı, pompacı diye tabir ettiğimiz adamlar yok. Bulgaristan’da olduğumuz için kiril alfabesiyle yazılmış pompalardan birini seçip deponuzu kendiniz doldurduktan sonra içeri gidip kaç numaralı benzinliği kullandıysanız ona göre ödüyorsunuz. Ben de öyle yaptım. Önce motoru çektim, depoyu bir güzel doldurdum ağzına kadar, hatta taştı biraz da. E acemiyim sonuçta pompacılıkta. İçeriye gittim ödemek için, ancak hesaplamadığım bir sorunla karşılaştım. Koskoca kasaba benzinliğinde Pos cihazı yokmuş! Bizim de üzerimizde birazdan terk edeceğimiz ülkeye dair nakit paramız yok. İçeridekiler ne İngilizce biliyor ne bana yardımcı olabiliyorlar. Bir de garip garip bakıp bir şeyler konuşuyorlar aralarında. En sonunda motoru orada bırakıp 40 derece üstündeki sıcaklıkta motor kıyafetleriyle bir Atm aramaya koyuldum. Yakındaki dükkan sahipleri de Atm’den habersiz. Neyse ben az gittim uz gittim veee şansıma hemen 50m. kadarcık ileride bir atm’den para çekebildim. (Kartı yutmadı, öyle bir ihtimal karşısında ne yapardım bilmiyorum) Teşekkürler tanrım bu kadar sevdiğin için. Sonunda bu konuyu da büyük bir ders alarak çözmüş bulunuyoruz. Neymiş, benzin almadan önce kartla ödeyip ödeyemeyeceğimizi sormak lazımmış! :)
Veliko Tırnovo

Evet şimdi var olduğunu saydığımız sınıra doğru gidebiliriz. Umarım gerçekten vardır çünkü ister benzinlikte ister kasabada sorduğumuz kimse böyle bir sınırın varlığından habersiz. Hoş gerçi iki dk ötedeki atm’den de habersizlerdi:) George’un ısrarıyla sınırı buluyoruz. Oldukça köhne diyebileceğimiz toprak yollu yokuşun ardından gerçekten de bir sınır kulübesine ulaşıyoruz. Tırlar sıraya girmişler ve bayadır da sıradalar anlaşılan. Piknik moduna girmiş beyaz atletli şoförlerin yanından geçip kulübeye yaklaşıyoruz. Öncelikle sınır memuru pasaportları istiyor. George’un Macar pasaprtuna bakıyor, bir sorun yok, ama benim pasaportumu alınca memurun suratı bir ekşiyor ve işte sorun geliyorum diyor. Herhalde biz de birkaç saat burada bekleyeceğiz, kesin problem çıkacak, içeride 1010! Oynamaya dalıp bizim işlemleri yapmayacak heralde… diye düşünürken içeriden amiri olduğunu düşündüğümüz birisi gelip, bizi kısa sürede sınırdan geçiriyor. Cüzzi bir tekne parası da ödedikten sonra motorları gemiye yüklüyoruz. Gemi dediğim 3 5 tane demir fıçının birbirine bağlanmış hali, bir de motoru var. Tır filan taşıyabiliyor. Neyse ki… Hoşçakal Bulgaristan ve sevecen vatandaşları…
Sınırda Brigi sevgisi
Seyahat dostlukları pekiştiriyor


Ve işte teknemiz
Hava gezinin en sıcak havası
Yaklaşık 20 dakikalık bir nehir turundan sonra Romanya’da demirliyoruz. Bu kez buradaki sınırdan giriş yapmamız gerek. Ancak Brigi ve karşı konulmaz sevimliliği sayesinde neredeyse pasaportlarımıza bile bakılmadan sınırdan geçiyoruz. Güzel başlangıııç! Romanyaaa :)


Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder