Sabah kahvaltısı - (Aslında öğle yemeklerim de bu menü idi) |
Bu sabah erken saatlerde kalktık ve kahvaltı yapmak için
kampın ana binasına gittik, lezzetli ve sert bir kahve sonrası, kampın sahibi
ve aynı zamanda işletmecisi olan İngiliz çift ile tanıştık. George, Macaristan’da
Motocamp Hungary’nin işletmecisi olduğu için muhabbetleri baya koyu oldu. George
buraya gerçekten hayran kaldı. Ama ayrılmamız gerekiyordu artık.
Veliko Tırnovo bizi bekliyor bu kez. Ben yol güzergahını
bile bilmediğim için, internetim olmadığı için nereye gittiğimizden de habersiz,
neyle karşılaşacağımı bilmeden sadece motor sürüyorum. George dese ki buradan
Rusya’ya geçicez, oradan Moğolistan’a gideceğiz, bana uyardı aslında. Uzun
zamandır hayatım böyle dertsiz olmamıştı:)
Veliko Tırnovo sokakları |
Bulgaristan’ın Osmanlı himayesine kadar uzun süre başkentliğini
yapmış Veliko Tırnovo (Tarnovo da diyen oluyor) tarihi sokakları ile dikkatimi
çekiyor ilk başta. Osmanlı’nın batışı sırasında da Bulgaristan bu şehirin ana
katedralinden bağımsızlığını ilan etmiş. Doğal coğrafi yapısı ve Yantra
nehrinin kıvrımları yanında sıra sıra eski evleri ile kendini anlatmaya başlıyor
şehir. Sonunda Tsarevets kalesine ulaşıyoruz. Sivri kuleleri ile bir tepenin
üzerinde, etrafı nehir ile çevrili kale çok hoş bir görüntüye sahip. İlk
yurtdışı etiketimi buradan alıyorum. BG! Şehrin sokaklarında biraz gezindikten
sonra, Romanya’ya gitmek üzere Çarların şehrinden ayrılıyoruz.
Tsarevets Kalesi |
Tsarevets Panoramik |
Bu nokta’da önceden paylaştığım haritada (https://www.google.com/maps/d/edit?mid=zv3fFZ1RTct0.kssu5szHJR8k) göründüğü gibi olmayan yerlerden birindeyiz. Harita’ya göre biz Ruse’den geçtik gibi görünüyor. Ama aslında karayoluyla değil, tekneyle geçmek istedik Romanya’ya. Ruse’nin biraz batısında kalan Svishtov kasabasından, Tuna nehrinde Tırları sevk eden bir tekneyle Zimnich’e geçmeyi planlıyoruz. Buradan geçmeden önce benim Piroska’nın yine çok susamasından sebep bir benzinliğe uğradık.
Benzin alma konusu yurtdışında biraz farklı, pompacı diye
tabir ettiğimiz adamlar yok. Bulgaristan’da olduğumuz için kiril alfabesiyle
yazılmış pompalardan birini seçip deponuzu kendiniz doldurduktan sonra içeri
gidip kaç numaralı benzinliği kullandıysanız ona göre ödüyorsunuz. Ben de öyle
yaptım. Önce motoru çektim, depoyu bir güzel doldurdum ağzına kadar, hatta
taştı biraz da. E acemiyim sonuçta pompacılıkta. İçeriye gittim ödemek için,
ancak hesaplamadığım bir sorunla karşılaştım. Koskoca kasaba benzinliğinde Pos
cihazı yokmuş! Bizim de üzerimizde birazdan terk edeceğimiz ülkeye dair nakit
paramız yok. İçeridekiler ne İngilizce biliyor ne bana yardımcı olabiliyorlar. Bir
de garip garip bakıp bir şeyler konuşuyorlar aralarında. En sonunda motoru
orada bırakıp 40 derece üstündeki sıcaklıkta motor kıyafetleriyle bir Atm
aramaya koyuldum. Yakındaki dükkan sahipleri de Atm’den habersiz. Neyse ben az
gittim uz gittim veee şansıma hemen 50m. kadarcık ileride bir atm’den para
çekebildim. (Kartı yutmadı, öyle bir ihtimal karşısında ne yapardım bilmiyorum)
Teşekkürler tanrım bu kadar sevdiğin için. Sonunda bu konuyu da büyük bir ders
alarak çözmüş bulunuyoruz. Neymiş, benzin almadan önce kartla ödeyip
ödeyemeyeceğimizi sormak lazımmış! :)
Evet şimdi var olduğunu saydığımız sınıra doğru gidebiliriz.
Umarım gerçekten vardır çünkü ister benzinlikte ister kasabada sorduğumuz kimse
böyle bir sınırın varlığından habersiz. Hoş gerçi iki dk ötedeki atm’den de
habersizlerdi:) George’un ısrarıyla sınırı buluyoruz. Oldukça köhne
diyebileceğimiz toprak yollu yokuşun ardından gerçekten de bir sınır kulübesine
ulaşıyoruz. Tırlar sıraya girmişler ve bayadır da sıradalar anlaşılan. Piknik
moduna girmiş beyaz atletli şoförlerin yanından geçip kulübeye yaklaşıyoruz.
Öncelikle sınır memuru pasaportları istiyor. George’un Macar pasaprtuna
bakıyor, bir sorun yok, ama benim pasaportumu alınca memurun suratı bir ekşiyor
ve işte sorun geliyorum diyor. Herhalde biz de birkaç saat burada bekleyeceğiz,
kesin problem çıkacak, içeride 1010! Oynamaya dalıp bizim işlemleri yapmayacak
heralde… diye düşünürken içeriden amiri olduğunu düşündüğümüz birisi gelip,
bizi kısa sürede sınırdan geçiriyor. Cüzzi bir tekne parası da ödedikten sonra
motorları gemiye yüklüyoruz. Gemi dediğim 3 5 tane demir fıçının birbirine
bağlanmış hali, bir de motoru var. Tır filan taşıyabiliyor. Neyse ki… Hoşçakal
Bulgaristan ve sevecen vatandaşları…
Sınırda Brigi sevgisi |
Seyahat dostlukları pekiştiriyor |
Ve işte teknemiz |
Hava gezinin en sıcak havası |
Yaklaşık 20 dakikalık bir nehir turundan sonra Romanya’da
demirliyoruz. Bu kez buradaki sınırdan giriş yapmamız gerek. Ancak Brigi ve
karşı konulmaz sevimliliği sayesinde neredeyse pasaportlarımıza bile bakılmadan
sınırdan geçiyoruz. Güzel başlangıııç! Romanyaaa :)
Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.
Yazar: Erdinç Tunçbilek
Fotoğraflar; Erdinç Tunçbilek / Pap György
Yazıların ve Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır. İçerik kullanımı için lütfen iletişime geçiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder